A l t ı n ı ş ı m a l a r l a
d a ğ l a r h a f i f l e r
S a n i y e l e r g e l i r
s a a t l e r g i d e r . . . |
Şarap Tortusu Yıldızlar
Siyah tuval gibi gecenin sonsuzluğuna
Şarap tortusu yıldızlar serptim dileğimce,
Sanırsın değirmen eleği gözlerindeki
Ardındaki şamdan ışıl ışıl yanarken
Gören, gözbebeği.
Hani, çekebilsem derim bazen
Gökyüzünden çarşaf gibi upuzun pırıltıları,
Toplayıp iki avucumda yoğuracağım,
Sonra vıcık vıcık parmaklarımdan
Başucuna taç diye koyacağım
Şarap tortusu yıldızları.
Kısır Dolunay
Buhurdanlarından derman tüten
Tapınakların en yücesinde
Dönsem inanmış Mevlevilerle
Düz çizgiler gibi yalın ellerimle,
Uzansam erişmek için bitime
Ağız dolusu ilahiler döksem
Yedi kat derinliğine gecenin.
Sonra hamur ellerle okşayıp
Yedi kez yedi tavanı,
Yedi cüceler gibi
Yedi ayrı renk dolsa gözlerime,
Nur inse dizlerime
Duyulmaz olsa yakarışlarım,
Duyarmısın?
Eylülün ondördü, gece
Karanlık ışıyor,
Gök sağır, dolunay kısır
Giz vermez oldu tanrılarım.
Gözbebeklerin
Maviye boyanmış bir çift dolunay gibi gözlerin
Ceylan yavrularınca ürkek, dokunsam ağlamaklı.
Karanlıkta ayışığı, aydınlıkta günışığı
Sevda gibi sevilesi gözbebeklerin.
Sen,
Maviliklerden bakıyorsun
Dumanlı yüreğimin eflatun doruğuna.
Ben,
Maviliklere bakıyorum
Kahverengi gözlerimin çaresizliğinden,
Ve haykırasım gelir bazen
Duyamayanlara doyasıya,
Göz
Gözler
Gözlerin…
Mavi
Mavilik
Maviliklerin…
Mavili gözbebeklerin
Gözbebeklerin.
Sabırsız Gölgeler
Dalıp dalıp soğuk sularına yorgun düşüncelerin,
Bir ben boğulurum orda, ben, yalnız.
Bir kement gelir dalgalarla, öyle yağlı, öyle kalın,
Takılır kalır boğazımda, umutsuz, ağrısız.
Çırpındıkça çırpınır düşüncelerim,
Girdaplanır akımlar beynimde.
Habire gonglar çalar kulaklarımda,
Ağrılar duyarım tepemde birden.
Çatırdayan boynumu çevirirsem
Gölgeler görürüm yanıbaşımda;
Ellerinde kanlı urganlar,
Sabırsızca bekleyen gölgeler.
Gümüş Sabahlar
Şafak zamanı dağlar, gümüş kadar serin,
Bu saatlerdeki ürpertilerin
Tomurcuklarda gizli lezzetini
Kaya dibinde gerinen yaban gülüne sor.
Körpe vücutlarda diri yapraklar
Gökte eflatun – mavi tonları…
Bizde sımsıcak çeyrek ölüm nöbeti
Kol geziyor.
Gözlerimiz uykuda, gözlerimiz ağır,
Gözbebeklerimizde doğanın pastel renkleri.
Sabah kuşu kanatlanır, güneşe merhaba…
Altın ışımalarla dağlar hafifler.
Saniyeler gelir, saatler gider,
Güneş tırmanadursun doruğuna tepenin,
Yavaştan yaylanarak, akşamdan emin…
Alnında koca bir günün teri, toz duman…
Artık salon mat siyah, seyirciler toplanır,
Tek perdelik bir oyunla sahne kapanır.
Tekrarı yarın, öbür gün ve milyonla gün
Bekleriz çeyrek ölüm saatteki tiktakları
Gümüş kadar serin şafaktaki dağları.
Geceden Kelimeler
Yarısı, kuyumcunun dişinde kalmış
Gümüş akçedir gökteki ay.
Falcı kadının serpiştirdiği
Kristal boncuktur yıldızlar.
Ve kayan yıldızlarla
Kuyumcu çarşısı gibi gökyüzü.
Gök mü çöküyor ne!
Nedir şu yukarıda
Başucumdaki hengame?
. . .
Gül kokusu geliyor ısınmış çekiçlerden
Artık sesler duyulmuyor serviliklerden
Bağdat yolunda alacakaranlıkta
Çeliğe su veren demircilerden
L i s a n i O t a ğ
|